Almanca öğrenmeye çalışıyor ve söylenenleri anlama konusunda pratiğe ihtiyaç duyuyorsanız doğru yerdesiniz.
Zira bu yazımızda Almanca öğrenirken mutlaka izlemeniz gereken bazı önemli filmleri ele alacağız. Almanca, İsviçre yahut Avusturya gibi farklı ülkelerde de konuşulan; bu nedenle de bölgesel olarak bazı aksan farklılıkları içeren bir dildir.
Bu aksan farklarını ortadan kaldırmanın en güzel yollarından biri de Almanca müzik dinlemek ve film izlemektir; fakat biz bu yazımızda sadece sinemaya odaklanacağız.
Film izleyerek dil pratiği yapmanın en güzel yanı, size günlük hayatta karışılacağınız sözleri, cümleleri, ifadeleri direkt olarak sunmasıdır. Bu bağlamda film izlemek, özellikle de filmin diline ait altyazıyla izlemek dil öğrenen kişilerin mutlaka yapması gereken bir şeydir.
O halde gelin, birbirinden güzel 5 filmi kısaca inceleyelim.
1. Run Lola Run (Lola rennt) (1998)
Eğer Berlin’e gitmek istiyor ve Berlin aksanına aşina olmak istiyorsanız bu film tam size göre. Erkek arkadaşının hayatını kurtarmak için 20 dakika içinde 100.000 mark bulması gereken Lola’nın şehir içinde yaşadığı aksiyonu en az siz de Lola kadar yoğun bir şekilde hissedersiniz bu filmde.
Eğer siz de Almanca fiil çekimlerinden bunaldıysanız bu filmi izleyerek hem ufak da olsa bir pratik yapabilir hem de şahane zaman geçirebilirsiniz.
2. The Lives of Others (Das Leben der Anderen) (2006)
Türkçeye “Başkalarının Hayatı” olarak çevrilen bu olağanüstü filmde komünist Doğu Almanya’da nasıl bir yaşam olduğunu direkt olarak görürsünüz. Georg Dreyman adında bir oyun yazarını dinlemek üzere görevlendirilen bir ajanın yaşadıklarını drama ve gerilim unsurlarıyla birlikte izleyebileceğiniz bu filmde farklı Alman aksanlarını da bulabilirsiniz. Bilhassa Almanca öğrenen kişiler arasında şahane bir ayaküstü sohbet konusudur bu film.
3. Good Bye Lenin! (2003)
Berlin Duvarı’nın yıkıldığı günlerde kalp krizi geçiren ve Sosyalist Almanya’yı destekleyen bir anne ve annesi üzülmesin diye komadan uyanınca ona bu durumu belli etmemeye çalışan Alex’in kah gülümseten, kah ağlatan fakat her halükarda keyifli zaman geçirmeyi sağlayan macerasını kolu alan “Hoşça Kal Lenin!” Berlin seyahati öncesinde mutlaka izlenilmesi gereken bir film.
4. The White Ribbon (Das weiße Band) (2009)
Avrupa sinemasının (ve hatta dünya sinemasının) yaşayan en önemli yönetmenlerinden biri olan Avusturyalı Michael Haneke bu filmde 1910’lu yıllarda bir Alman köyündeki din, otorite ve şiddet kavramlarını ele alıyor.
Baştan uyaralım: Bu filmi kasvetli ve yağmurlu bir günde izlememeye çalışın, çünkü filmin toplumu ve aile yapısını ele alış biçimi halihazırda çok kasvetli.
Tam bir Haneke klasiği olarak insanda karnına sağlam bir yumruk yemiş etkisi bırakan bu film Almanca pratik yapmak isteyen kişiler ayrıca önemli çünkü filmdeki karakterler gayet yavaş ve anlaşılır bir şekilde konuşuyorlar. Bu da söylenenleri takip etmeyi daha kolay hale getiriyor.
5. Downfall (Der Untergang) (2004)
Tam bir çöküş filmi… Zaten Türkçeye de “Çöküş” olarak çevrilen bu film 20. yüzyılı kana bulayan Adolf Hitler’in son 10 yılını konu alıyor. Eğer tarihi bir drama arıyorsanız bundan daha iyi bir film bulmanız çok kolay olmayacaktır.
Bu filmi özel kılan şeylerden biri ise Adolf Hitler’i canlandıran şahane aktör Bruno Ganz’ın role hazırlanmak için uzun bir süre Avusturya aksanı çalışması. Adolf Hitler’in Avusturya doğumlu olması ve bu nedenle Avusturya aksanına çalan bir Almanca konuşması, pratik yapmak isteyen kişilere farklı bir unsur daha sunuyor.