Dil Nedir
İnsanların duygu ve düşüncelerini bildirmek üzere sözcüklerle veya gereçlerle yaptıkları anlaşma: Türkçe, Fransızca, İngilizce, Almanca veya işaret dili vb. (TDK, 1972: Dilbilgisi Terimleri Sözlüğü) . Bir insan topluluğu içinde kullanılan sözlü dillik yollarının bütünü (TDK, 1949: Dilbilim Terimleri Sözlüğü). F. de Saussure’e göre dil, “hem dil yetisinin toplumsal ürünüdür, hem de bu yetinin bireylerce kullanılabilmesi için toplumun benimsediği zorunlu bir uzlaşımlar bütünüdür”.
İnsanlık tarihinde, insanların birbirleriyle resim diliyle, bazı şekillerle veya hareket ve tavır dilini kullanarak bir şekilde anlaşma yolları arayışlarının olduğu bilinmektedir. Bu şekilde birbiriyle anlaşma çabalarının sonucunda ortaya çıkan ve insanlar arası iletişimi sağlamada çok önemli bir yeri olan dil, insanın, “duygularını, düşüncelerini, isteklerini bütün incelikleriyle açığa vurmasına, yaşamını sürdürebilmesine olanak sağlar” özelliklerini, yaşayışını, dünya görüşünü, yaşam felsefesini, inançlarını yansıtır. Nitekim bir iletişim aracı olan dil aracılığıyla kendimizi ifade ederken kullandığımız sözcükler, söyleyiş şeklimiz, tavrımız vb. karşı tarafa, içinde yaşadığımız kültür, çevremiz, eğitim durumumuz hakkında birçok bilgi verir.
Günümüze dek birçok bilim adamı ve düşünür tarafından dilin pek çok tanımı yapılmıştır. Bunlardan bir tanesi olan ünlü Yunan düşünürü Platon, dili, “kendi özel düşüncelerini sesin yardımıyla, özne ve yüklemler aracılığıyla anlaşılabilir duruma getirmek” şeklinde tanımlamıştır.
Ülkemizin saygın dilbilimcilerinden olan Doğan Aksan ise dili, “düşünce, duygu ve isteklerin, bir toplumda ses ve anlam yönünde ortak olan ögeler ve kurallardan yararlanılarak başkalarına aktarılmasını sağlayan, çok yönlü, çok gelişmiş bir dizge” şeklinde tanımlamaktadır.
Tük Dil Kurumu’nun (TDK) internet sayfasında ise dil, insanların düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek için kelimelerle veya işaretlerle yaptıkları anlaşma; bir çağa, bir gruba, bir yazara özgü söz dağarcığı ve söz dizimi; düşünce ve duyguları bildirmeye yarayan herhangi bir anlatım aracı olarak tanımlanmaktadır.
Bir milletin kimliği, kültüründe, gelenek ve göreneklerinde gizlidir ve tüm bunlar da o milletin dilinde kodlanmıştır. Her dilin kendine özgü bir dünya görüşü vardır. Her dilde, bu evren düzeni başka bir biçimde yorumlanmaktadır. Maddi ve manevi kültürün sınırları içine giren bütün kavram ve sözcükler dilin içinde yer almaktadır. Bu bakımdan dil, kültürün ilk ve temel unsurudur . Aynı dili konuşan insanlar başkalarından ayrı bir topluluk teşkil eder. Dilin yanı sıra din, örf ve adetler vb. de önemli rol oynar. “Sosyologlar milletleri millet yapan maddi, manevi ortak değer ve müesseselerin hepsine “kültür” adını veriyorlar”.
Dili farklı yönleriyle ele alan tüm bu yaklaşımlardan, dil ile kültürün birbirinden ayrı düşünülemeyeceğini, hatta dilin, kültürün temelini oluşturduğunu görüyoruz.
Kültür
“Bir toplumu ya da halkı duyuş, düşünüş, yaşayış bakımından öbürlerinden ayıran ve gerek özdeksel gerek tinsel alanlarda oluşturulan ürünlerin tümü” (TDK, 1974: Eğitim Terimleri Sözlüğü) . Kültür, insan yığınlarını millet haline getiren, milletleri millet yapan maddi, manevi ortak değer ve müesseseler bütünüdür.
“Kültür denilince karşımıza bir yığın hadise çıkar.(…)bir toplumda, tabiatın dışında, insan elinden ve dilinden çıkma her şey kültür kavramına girer” (Kaplan). İnsana dair her şeyle ilgili olması nedeniyle oldukça geniş olan kültür kavramına ilişkin yapılan tanımlar da çok yönlüdür.
İbrahim Arslanoğlu, kültür kavramının dilimize, Fransızca ve Amerikancadan olmak üzere iki kaynaktan geldiğini, Fransızca kültürün Türkçe karşılığının “irfan”, Amerikan’ca kültürün karşılığının “medeniyet” olduğunu belirtmektedir. Bu durumda, Fransızca kültürden kastedilen daha çok sosyologların manevi kültür dedikleri kültürdür. Amerikanca kültürden anlaşılan ise, maddi kültür diğer bir deyişle medeniyettir (Meriç Arslanoğlu). Arslanoğlu , Latince bir sözcük olan kültürün, toprağı tarıma hazır hale getirmek anlamına geldiğini, nitekim Cumhuriyet döneminde bir süre kültürü ifade etmek için “ekin” sözcüğünün kullanılmış olduğunu, ancak bu sözcüğün yaygın kabul görmemesi nedeniyle daha sonra terk edildiğini ifade etmektedir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın internet sayfasında kültür şöyle tanımlanmaktadır:
“Kültür, bir toplumu diğer toplumlardan farklı kılan, geçmişten beri değişerek devam eden, kendine özgü, sanatı, inançları, örf ve adetleri, anlayış ve davranışları ile onun kimliğini oluşturan yaşayış ve düşünüş tarzıdır. Topluma bir kimlik kazandıran, dayanışma ve birlik duygusu verdiği toplumda düzeni de sağlayan maddi ve manevi değerlerin bütünüdür.”
Türk Dil Kurumu’nun Güncel Türkçe Sözlüğüne göre ise, kültürün tanımı şöyledir:
“Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü […]. Bir topluma veya halk topluluğuna özgü düşünce ve sanat eserlerinin bütünü.”
Görüldüğü üzere, kültüre farklı açılardan yaklaşılarak farklı tanımlar ortaya konulmuştur: Uygarlık/medeniyet anlamına gelen kültür; eğitimli olma durumuna işaret eden kültür; güzel sanatlar olarak estetik alandaki kültür; üretme, tarım, ekin, çoğaltma ve yetiştirme alanında, teknolojik ve biyolojik kültür.
Kültürün ve dilin gelişiminde farklı kültürlerin birbirleriyle olan ilişkisi en önemli rolü oynar. Aynı dili ve kültürü paylaşan toplulukların oluşturduğu milletlerin “öteki” milletlerle tarih boyunca maddi ve manevi etkileşimde bulunduğu bilinen bir gerçektir. Bu bağlamda Kaplan “yüksek seviyede olan hiçbir kültür “saf” değildir. Medeni milletlerin istisnasız hepsi başka milletlerin kültürlerinden istifade etmişlerdir” demektedir.
Çeviri
Bir yapıtın, bir dilden başka bir dile aktarılması. Bir dilden bir başka dile aktarılan yapıt” (TDK, 1974: Yazın Terimleri Sözlüğü). Çeviri bir karar süreci, normlara dayalı karar anları ve karar türleri toplamıdır.
Çeviri olgusu salt bir iletişim aracı değildir, çeviri aynı zamanda “sınır ötesi bilgi taşıma işlemi” (Çamdereli) de görür. Çeviri bilimci Akşit Göktürk bu anlamda çevirinin, anlamın bir dilden başka bir dile aktarımdan ibaret olmadığını, somut insan yaşamıyla iç içe olduğunu belirterek çeviriyi bu yönüyle, “başka dillerin tanımladığı başka dünyaların tanıtılması” şeklinde tanımlamaktadır. İlerleyen bölümlerde daha ayrıntılı bir şekilde göreceğimiz üzere, çevirinin tanımı, çevirinin ele alınış biçimi, tarihi süreç içinde değişikliğe uğramıştır. Zamanın gerekliliklerine göre, dönemlerde öne çıkan bakış açısına, inanışa göre değişen çeviri yaklaşımlarıyla çevirinin anlamı ve tanımı da değişmiştir. Ayrıca, bu kavramın, içinde geliştiği tarihi sürece bağlı olarak farklı dillerde farklı anlamlarda kullanılması ve farklı şekillerde tanımlanması da söz konusudur.
Çeviri kavramının sözlük tanımlarına baktığımızda genel anlamda çevirinin “bir dilden başka bir dile aktarım” şeklinde tanımlandığını ve yazılı aktarımdan bahsedildiğini görürüz.
Almanya’nın önemli sözlüklerinden olan Wahrig’te ise çeviri, “bir metnin veya bir kitabın bir dilden başka bir dile aktarılması” olarak TDK’ya benzer biçimde tanımlanmaktadır.
Çeviriyi bir ürün olarak yorumlayan Vardar “çeviri, bir dilde (kaynak dil) düzenlenmiş bildirileri anlam ve biçem bakımından eşdeğerlik sağlayarak bir başka dile (erek dil) aktarma işlemi; bu işlemin gerçekleşmesiyle ortaya çıkan üründür” derken, çeviride eş değerliğe işaret etmektedir.
Çeviri etkinliğinde eşdeğerliğin korunması gerektiğini savunan bir başka çeviribilimci ise Wolfram Wilss’tir. Alman çeviribilimci Wilss’e göre çeviri metin işleme ve metni yeniden oluşturma sürecidir ve bu süreçte, kaynak dil metni içerik ve biçemi korunarak mümkün olduğunca eşdeğer bir hedef dil metnine dönüştürülür.
Bir toplumun dili, tarihi, kültürü gibi birçok unsurun dikkate alınarak kaynak dilin hedef dile aktarıldığı karmaşık bir süreç olan çeviri etkinliğinin sonucunda, öteki dil ve kültürler tanır, bilinen ile bilinmeyen karşılaştırılır ve bunun sonucunda da belki bilinen ufuklarda yeni pencereler açılır. Çeviri etkinliği vasıtasıyla “dil, edebiyat veya kültür, inançları kalabalıklara yayarak onları yakıp yıkan bir fırtına haline getirebilir veya onlara karanlık gecelerinde yol gösteren bir ışık olur”. Bu açıdan bakıldığında, çeviri etkinliğinin ne denli önemli bir iş olduğu açıkça görülmektedir.
This post is also available in: Türkçe